
Heidelberg ile ilgili ilk yazımı bundan aylar aylar önce Ekim ayında yazmaya başlamış ve Heidelberg’i anlatmaya çalışacakken Alman demiryolu sisteminden Frankfurt’ta Uber fiyatlarına kadar epey de detay vermiş olmama rağmen bir türlü Heidelberg’i anlatmaya fırsat bulamamıştım. O yazıdan sonra bir kaç kez daha Heidelberg’e gitme fırsatı buldum ve bundan aylar sonra da şimdi artık Heidelberg’e gitmeyi düşünenlere bir kaç tavsiye verebilirim diye düşünüyorum.
Ne zaman gitmeli?
Ben Heidelberg’e sonbahar ve kış aylarında gittim. Dolayısıyla yazı nasıldır şu ana kadar bir fikrim olmadı. İklimi Almanya’ya göre biraz daha ılıman olduğundan yaz sonu ziyaret edip görece daha az kalabalık olduğu zamanını yakalayabilirsiniz. Gezilecek yerler genelde açık havada olduğundan iyi bir havada gitmenizi tavsiye ederim.
Elbette kışın doğru zamanda seyahat etmek için vakit ayırabilirseniz gidilecek en güzel zamanlardan biri de Noel zamanı. Almanlar, Noel marketi diye çevirebileceğimiz Weihnachtsmarkt geleneğini epey ciddiye alıyorlar. 30 Kasım’a en yakın olan Pazar günü başlayan ve “Varış” (Advent) süresi boyunca açık olan Noel marketi Heidelberg’e apayrı bir hava katıyor.

Her yıl için özel olarak hazırlanan ve son sıcak şarabınızı içtikten sonra anı olarak saklayabileceğiniz kupalarla dolu tezgahlar, büyük ızgaraların üstünde farklı farklı etler ve sayısız değişik tatlısıyla Noel’e doğru geri sayarken Heidelberg tam bir sokak festivali sunuyor. Elbette dekorlardaki büyük kurşun askerleri, küçük büyük onlarca Noel süsünü, ışıklandırılmış ağaçları da hesaba katmalıyız ama kısa bir yeme içme tatiline gitmek için Noel zamanını tercih edebilirsiniz.
Heidelberg muhtemelen Almanya için son derece normal ama İstanbul’dan gidecek hemen herkesin şaşıracağı kadar yeşil bir şehir. Özellikle kabaca şehri ikiye bölen Neckar nehrinin üst kısmında kalan kısmı nehir boyunca oturabileceğiniz yeşil bir alan sunuyor. Dolayısıyla bahar ya da yaz aylarında Heidelberg civarında olursanız burada oturup nehir manzarasını izleyip güneşin tadını çıkarabilirsiniz. Özellikle kürek çekenleri izlemek epey eğlenceli gelmişti bana. Yine yaz aylarında nehir üzerinde tekne turları da oluyor onlara da katılabilirsiniz. Bu teknelerin bir tanesi tamamen güneş enerjisiyle çalışıyor. Dolayısıyla 1 saatlik tur boyunca dizel motor gürültüsü duymadan epey keyifli bir seyir yapmak mümkün.

Elbette zamanı belirlerken iklimle ilgili biraz daha bilgi vermek gerek. Her ne kadar başta söylediğim gibi iklim ılıman olsa da Almanya’nın ılımanı ile bizim ılıman kavramımız arasında bir fark var. Dolayısıyla bu “ılıman” iklimin kışın ortalama 3 ve yazın da ortalama 20 derece etrafında olduğunu özellikle söyleyeyim sonradan lafına uyduk da buz tuttuk demesin kimse.
Nereleri gezmeli?
Heidelberg özellikle İstanbul’dan gidecek ve büyük şehirlerde yaşamaya alışmış birisi için son derece küçük bir şehir. Dolayısıyla gezilecek yerlerin sayısı büyük bir şehirle karşılaştırınca o kadar fazla değil. Her şeyi üstün körü yapacağım derseniz herhalde gezilecek her yeri bir günde görmeniz mümkün bile olabilir. Benim tavsiyem uzatılmış bir haftasonu tatilini Heidelberg’de geçirmeniz yönünde olacaktır. Tabi Pazar günleri Almanya altına hücum sonrası Western kasabası kadar ıssız olduğundan dönüşü Pazar gününe denk düşürecek şekilde Perşembe gecesinden yola çıkmak en manalısı olacaktır.
Heidelberg’i kabaca dört bölüme ayırmak mümkün. Bunların ilki üniversitenin yeni kampüsünün ve hayvanat bahçesinin olduğu nehrin kuzey batısında kalan kısım, ikincisi sadece yaya trafiğine açık olan ve Bismarck meydanı ile Karlstor arasında nehre paralel olarak giden Hauptstrasse, üçüncüsü Neckar’ın bu sefer kuzeyinde kalan ve yine nehre paralel yaklaşık iki kilometrelik Philosophenweg (Filozoflar yolu) ve son olarak içine Königsthul’u dahil edeceğim Heidelberg şatosu. Bu söylediğim yerler birbirine yürünecek kadar yakınlar aslında ama özellikle filozoflar yoluyla şatoya çıkan yol epey bir sapa. Dolayısıyla ikisini ard arda gezmeyi planlarsanız iki yer arasında bir es vermek manalı olabilir.
Şimdi bu bölgeleri yavaş yavaş tanıyalım (kısımları bağlamak için TRT spikeri gibi cümleler kurmadan yazmayı ne zaman öğreneceğim acaba?)
Üniversite ve hayvanat bahçesi:
Adından anlayabileceğiniz gibi aslında burası üniversitenin özellikle tıp fakültesini içinde barındıran kampüsünü oluşturuyor. İlginç bir şekilde bizim üniversitelerimizin aksine burası şehirden tel örgülerle, duvarlarla ya da güvenlikle ayrılmış durumda değil. Dolayısıyla kampüsün içinde sallana sallana gezebiliyorsunuz. Ben sadece burada kaldığım için ayrıca mimarisini güzel bulduğum için burayı gezmeyi çok sevdim. Bir tarafı sarmaşıklarla kaplanmış devasa numaralarla numaralandırılmış 5-6 katlı geniş bloklar bende siyah beyaz fotoğraflar çekme isteği doğurmuş olsa da herhangi bir fotoğrafını çekmediğimi şimdi farkettim. Eğer hayvanat bahçesine uğramak gibi bir niyetiniz yoksa ve bir de kampüs göreyim diye yanıp tutuşmuyorsanız buraya uğramayı es geçebilirsiniz. Şöyle bir içinden geçeyim derseniz Bismarck meydanından 32 numaralı otobüse binerek içinden geçebilirsiniz kampüsün.
Filozoflar Yolu:
Neckar nehrinin üst tarafında kalan ve size eski şehir ile güzel bir nehir manzarası sunan çoğu patika olan bu yolu mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Yola Bismarck Platz’a bağlanan köprüden karşıya geçip nehir kenarına indikten sonra sizi yönlendiren tabelalara bakarak ulaşabilirsiniz. Bu yol develer tellal pireler berber ve sevgili krallar da halen saraylarında otururken sarayın ve halkın temel ihtiyaçlarını karşıladıkları bağ ve bahçelerin arasından geçen özellikle ilk tırmanışı biraz sapa olan hemen hemen iki kilometrelik bir yol. Yolun arnavut kaldırımı olan ilk bir kaç yüz metresinde üniversitenin fizik bölümü, teorik fizik enstitüsü ve fizik kütüphanesi yer alıyor. Bahçe içinde yer alan bu güzel binalara yoldan geçerken bir göz atmanızı tavsiye ederim. Yine ikametgah olarak kullanılan evlerin de güzelliği epey göz alıcı. Zaten okuduğum kadarıyla burası Heidelberg’in en pahallı yeri emlak açısından.
Yokuş bitip asıl patika yol başladığında (bu arada yokuş çıkmakla ilgili bir probleminiz varsa eğimin yüksek olduğu yerlerde genelde yol kenarında tırabzan var dolayısıyla ona tutunabilirsiniz.) sizi güzel bir manzara karşılayacak. Gözünüzde canlandırmanız için benim de olduğum bir fotoğrafı aşağıya ekliyorum.

Yol boyunca banklara oturup bu manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. Yine yoldan daha da yukarı giden patikalara sapıp dağ etrafında güzel bir doğa yürüyüşü yapabilirsiniz. Şüphesiz ki burada doğru patikalara sapıp biraz yokuş çıkmayı göze alanlar güzel sürprizlerle – tepede yer alan eski gözetleme kulesi – ile karşılaşacak. Yolun hemen ortasına geldiğinizde eski şehrin üç aşağı beş yukarı nasıl göründüğünü gösteren bir çizim ile karşılaşacaksınız. Eskiyle bugünün arasındaki benzerlik biz İstanbullular için biraz can sıkıcı. – en azından benim için –
Siz çizimle meşgul olurken ben de yola neden filozoflar yolu dediklerini anlatayım. Efendim aslında bu yol filozofların yürüyüp de hayat, evren ve her şeye dair nihai soruya – ki bu sorunun cevabının 42 olduğu aksi kanıtlanamaz ve göz ardı edilemez bilimsel kanıtlarla kanıtlanmıştır ama bu, başka bir konu – cevap aradığı bir yoldan çok Heidelberg üniversitesi öğrencilerinin boş zamanlarını değerlendirmek ve gönül ilişkilerini ilerletmek için kullandıkları bir yolmuş. Yola ismini verense aslında filozof ve öğrenci kelimesinin birleşimi olmuş. Bununsa sebebi öğrencilerin o dönemde bir şeye çalışmadan önce felsefe ve mantık öğrensin diye bu dersleri almak zorunda olmasıymış. Yeteri kadar selfie çektikten sonra yolun devamını yürüyecek olursanız yolun sonunda iki farklı iniş olduğunu görecekseniz.
Burada inişlerden birisi doğrudan Eski köprüye inerken sizler içinizdeki maceracıya kulak vererek Schlangenweg yolundan inin. Burası yaklaşık beş yüz metre uzunluğunda ve bu kısa mesafede epey yükseklik farkı indiği için dik sayılabilecek ama çok güzel bir yol. Epey dolambaçlı yol bu özelliği nedeniyle Schlangen (yılan ve dolambaç olarak çevrilebilir) ismini almış. Özellikle çoğu noktasında dik taş duvarlar arasında olması ve bazı kıvrımların ardını göremiyor olmanızı hava da biraz kapalıysa acaba kılıcımı kınından çıkarsam mı diye düşünmenize sebep oluyor.
Dilerseniz filozoflar yoluna bu istikametten çıkıp diğer taraftan da inebilirsiniz fakat yolun bu tarafının girişinde herhangi bir işaret ya da tabela yok. Dolayısıyla akıllı telefonunuzdan harita yardımıyla girişi bulmanız gerekiyor. Üniversite kampüsü için gezmeseniz de olmaz demiştim hatırlarsanız ama filozoflar yolunu mutlaka görmelisiniz.
Bu iki rotayla birlikte kabaca Neckar nehrinin kuzeyinde olan yolculuğumuzu tamamlıyoruz. Gelecek haftalarda asıl gezilecek yerler olan eski şehre, şatoya ve ana caddeye uzanacağız ve her şeyden önemlisi neler yiyeceğimize bakacağız.
Bir yanıt bırakın