Bu blogda tekrar yazar mıyım bilmezdim böyle bir başlık altında yazacağımı düşünmezdim. Hayattaki en büyük sorunlarımdan birisi sanıyorum süreklilik diğeri de köklenememek. O yüzden bir yerde sık yazmak ya da ara ara belirdiğini düşündüğüm yaratıcılık kıvılcımlarını devam ettirmek bana göre şeyler değil. Onun yerine bir war room’da oturup sürekli gelen ama hemen hemen geldiği anda önemini kaybetmeye başlayan sorunları ve stres altında devamlı çalışmayı sür git ama sakin bir işe tercih ederdim. Herhalde ederdim bilmem denemedim.
Bu çok saçma giriş paragrafının nedeni lafa nereden gireceğimi bilememek. Şikayet etmeye hakkım olmadığını bildiğim ama şikayetçi olduğum şeyler var ve her beyaz yakalı gibi ben de kendimi önemli hissedip müdürü görmek istiyorum.
Teskin edilmek istiyorum ama gelip de üstüme oturan yük geçen gün zehirlendiğim için hala kendimi kötü hissettiren fiziksel bir şey mi yoksa hayatın koşturmacası içinde orada olduğundan neredeyse emin olduğum ama lambayı açıp da görmeye cesaret edemediğim odadaki filin göğsüme oturması mi bilemiyorum.
Çok sevdiğim insanlar uzaklara gitti. Ben arkadaşlığımızı devam ettirmek için çok bir şey yapmazken onlar uzaklara gitti. Tanıdıklarım, sevdiklerim, az görüştüklerim, bana kızıp kızıp affedenler, içimde yaptığım kavgaları sürekli kazanıp da yüz yüzeyken bir kez bile kazanamadıklarım hepsi gitti. Yeni hayatalarda yeni yerlerdeler.
Berkin gitti bu dünyadan. Bir kaç gün ya da hafta önce öylesine sohbet ederken birden gitti. Nihan gitti bu dünyadan. Neredeyse haberim olmadan en zor günlerini geçirdi ve Koray çok sağolsun sayesinde ona veda etme şansını bana vererek gitti. Son zamanda kopuk ama eskiden çok iyiyken birden gitti.
Bense hala Meren’in blog yazmasını bekliyorum.
Geçmişe mi saplandım gelecekten mi saklandım bilemiyorum.
Sizi özlüyorum.
Bir yanıt bırakın