Sabahları ne dinlesem

Düzenli olarak blog yazmayışımın temel nedeninin blog yazmaya değecek kadar heyecanlı bir hayatımın olmamasından kaynaklandığını yazmıştım bu blogun ilk yazısında. Bu konuda değişen bir şey yok.

Bu sıralar mevsimin kış olmasından ötürü işe toplu taşıma araçları ile daha rahat gidip geliyorum. Bu da eğer o gün ofise gidiyorsam ortalama 90 dakika kadar bir sürenin yolda geçmesi manasına geliyor. Bu sürenin hemen hemen bir saatlik kısmında yürüdüğüm için bir şeyler dinleyecek epey vaktim oluyor.

Yüzünü batıya dönmüş bir beyaz yakalı olarak bu süreyi ülke gündemini takip etmek için harcamaktansa, dünya gündemini takip etmek için harcamayı daha leziz buluyorum. Bir iphone sahibi olduğum için bunu yapmanın en kolay yolu Podcast dinlemek. İşte bu yazının konusu da hangi podcastleri dinlediğimi anlatmak olacak.

Tabi kısa bir ne dinliyorum yazısı yazmayı kendime yakıştıramadığım için konuya podcastin ne olduğundan başlayarak girmeyi uygun buldum. Ve elbette podcastin ne olduğunu anlatmak içinse size önce RSS’den bahsetmeliyim.

Tarihçeyi bilmek istemeyenler sayfada gezip hızlıca link arayabilir.

2000li yılların başlangıcında daha bizim için geniş bant hayal, dünya içinse heyecan verici bir gelişmeyken sayıları hızla artan internet sitelerini takip etmek insanlar için fazlasıyla zaman alan bir uğraş haline gelmişti. İşte bu uğraştan sıkılmaya başlayan farklı geliştirici grupları yeni içerikten kullanıcıları haberdar edebilmek için farklı veri paylaşım yolları geliştirmeye başladılar. Bu sayede bir kullanıcı takip ettiği web sitesine girmeden o web sitesinde yeni bir içerik olup olmadığını kontrol edebilecekti. Bu amaç için geliştirilen ve dünyada daha sonra standart haline gelen teknolojiyse RSS oldu. İnternet ile tanışıklığı 3-4 yılı geçen çoğu kullanıcı RSS beslemelerini, Google Reeder’ı ve turuncu bir karenin içindeki beyaz dalga ikonunu hatırlayacaktır. RSS sayesinde insanlar her seferinde kontrol edemeyeceği kadar web sitesine abone olarak bu siteleri takip etme şansına sahip oldular.

Walkman’in / CD çaların yerlerini dijital çalarlara terketmesiyle web siteleri o an bilgisayar başında olmayan kullanıcılarına da erişmenin yeni yollarını keşfettiler. Bu sayede yazılı içerik yanında aynı zamanda ses içeriği de yayınlamaya başladılar. Kullanıcılar bu ses dosyalarını bilgisayarına indirip istedikleri zaman ve eğer bu dosyaları dijital çalarlara transfer ederlerse istedikleri yerde dinleyebiliyorlardı.

Bir önceki paragrafta bahsettiğim gibi kullanıcıların her dakika web sitesinde yeni bir ses var mı diye kontrol etmesi zor olduğundan iki teknolojinin birleşmesi kaçınılmaz oldu. 2003 yılında RSS teknolojisinin aynı zamanda ana geliştiricisi olan Dave Winer radyo programı yapan bir arkadaşı için RSS alanlarını ses dosyalarına da referans verecek şekilde geliştirince ses dosyaları için RSS beslemesi fikri doğmuş oldu.

Bu noktada çözülmesi gereken tek problem RSS ile takip edilen kaynakların dijital müzikçalara otomatik senkron edilmesiydi ki bunu da iPod’lar için çözen yazılım ipodder oldu. iPodder’ın gelmesiyle birlikte bugün bizim kullandığımız podcast teknolojisinin bileşenleri de tamamlanmış oldu.

Aslında hemen tamamı açık kaynaklı teknolojiler üzerine kurulmuş olan bu projeyi tam olarak ürüne çeviren ilk firma Apple oldu. Kendi cihazlarında podcast dinleme ve kendi işletim sisteminde podcast hazırlama için bir yazılıma yer verince Apple bu konuda yayın yapan herkes ilk podcastlerini Apple uygulama dükkanı aracılığıyla dağıtmaya başladı.

Tabi 3G’nin gelişiyle birlikte ses podcastleri ilk başta altın çağını yaşasa da verinin ucuzlamasıyla birlikte bir miktar yerini videocastlere bırakmış durumdalar. Ben ellerimin serbest kalmasını sevdiğim için podcast’i videocast’e tercih ediyorum.

Bu kısa tarih dersini bitirdiğimize göre tekrar ne dinlediğim konusuna dönebiliriz.

Aslında görebildiğim kadarıyla Avrupa’da günlük podcast işini en yakından takip eden medya organı BBC. Yayınladıkları tüm programları ve bu programlardan oluşturdukları seçkileri çok düzenli olarak yayınlıyorlar. Pek çok programları var bunlarsa benim sabah dinlediklerim.

BBC World Update: Daily Commute

Aslında yayınlandığı saat nedeniyle bir miktar ABD’ye yönelik bir program denebilir Daily Commute için. ABD saatine göre sabah 7’de yayınlanan program yarım saatlik sürede günün haberlerinden bir seçmeyle karşımıza çıkıyor. Dan Damon tarafından sunulan haberlerde aynı zamanda konuyla ilgili bir kişi de olduğundan sıkılmadan dinleyebilirsiniz. İlk seferde bir önceki günün programını dinlerseniz bu sayede sabahları bir önceki günün özetini akşamları da gününüzün özetini dinleyebilirsiniz.

BBC Global News

İkinci bir haber bülteni mi şaka yapıyor olmalısın dediğinizi tahmin eder gibiyim ama aslında bu iki programın birbirini tamamladığını düşünüyorum. Global News daha ajans tadında günlük gelişmelerin daha az yorum daha fazla haber mantığıyla verildiği bir program. Bu sebeple ben önce bu yayını daha sonra da Daily Commute’u dinliyorum. Çok nadiren iki haberin aynı anda aynı içerikte işlendiğine denk geldim. O yüzden siz de aynısını yapabilirsiniz.

Bu podcast ise İngiltere’de gece yarısından sonra ve saat 15:00’da yayınlanıyor. Dolayısıyla sabah ve akşam iş yolunda dinlemeniz mümkün.

Her iki podcasti günlük olarak takip etmeniz gerekirse günlük 120 dakika gibi bir vakit ayırmanız gerekiyor. Eğer siz de yolda uzunca bir süre geçiriyorsanız bu podcastlere bir şans verebilirsiniz. İlginiz, spor ya da ekonomi gibi farklı alanlar çekiyorsa BBC’nin podcast sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim.

Akın Ömeroğlu hakkında 21 makale
a lawyer who can sell Linux kernel...

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*